Aristo'nun birden çok mutluluk tarifi vardır. En bilinenlerinden birisi "Yetinmesini bilenler mutludur" sözüdür. Bir başka sözünde de mutluluğun "BİZ"e bağlı olduğunu belirtmiştir.
Bir çok ünlünün, düşünürün kendine has tarifi vardır elbet. Biz kendi fikir dağarcığımızdan bakalım bu olaya: Dünyadaki toplam mutluluk sabittir. Herkes aynı anda çok mutlu olamaz. Birisi çok mutluysa bir başka yerde başkaları mutsuzdur. Mesela doğal kaynakları sömürülen ülkelerin mutsuz ama sömürenlerin gayet mutlu olduğu gibi...
Bu duruma "Mutluluğun Korunumu Prensibi" denir, hani fizikteki "Enerjinin Korunumu Prensibi" gibi. Birisi çok mutlu olduğunda bir başkasından mutluluk alacağına göre, hiç kimse aşırı mutlu olmazsa dünyadaki toplam mutluluk eşit paylaşıldığında herkes mutlu olabilir. Çok ama çok mutlu olmak gerekmez bu durumda. Zaten insanlar mutluluğun korunumu prensibini ve toplam mutluluğun sabit olduğunu bilseydi ve kendisi fazla mutlu olduğunda o fazlalığın bir başkasından alınarak kendisine verildiğini düşünseydi aşırı mutlu olmak için hem aşırı çaba göstermez hem de çok mutlu değilim diye ekstradan üzülmesine gerek kalmazdı. Böylece de doğal olarak ortalama ve yeterli bir mutlulukla yaşamına mutlu mutlu devam ederdi.
Teorimiz "mutluluk paylaştıkça çoğalır" deyimine biraz ters değil mi? Aslında tam olarak öyle değil. Paylaştıkça çoğalmıyor. Toplam mutluluk tek bir yerde birikip israf olacağına herkese eşit(e yakın) dağıldığı için sinerji oluşuyor.
Teorimizi bu aralar ortalıkta gezinen bir yazıyla örnekleyelim. (Bloglardaki/Facebook'daki versiyonu biraz farklı. Ben yararlandığım kaynaklardan kendim çeviri yaptım)
Rivayete göre Afrikadaki kabilelerin davranışlarını araştıran bir antropoloğun bir gün etrafını çocuklar çevirir. Antropolog çocuklarla bir oyun oynamaya karar verir. Elindeki şekerlemeleri bir sepet içine koyar. Sepeti de bir ağacın dibine bırakır. Çocuklara, kendisi "şimdi" komutunu verdiğinde sepete ilk kim ulaşırsa yani yarışı kim kazanırsa tüm şekerlemeleri onun alacağını söyler. Çocuklar start bekleyen koşucular gibi dizilirler. Antropolog "şimdi" der demez tüm çocuklar el ele tutuşur ve hepsi birlikte koşarak aynı anda varırlar ağacın altındaki sepete. Bu durum muhtemelen batılı, kendini beğenmiş antropoloğa kapak olur. Çocukların hepsi de mutlu bir şekilde şekerlemelerin tadına bakmaktadırlar. Yukarıda da dediğim gibi bir kişi tüm şekerlemeleri alsaydı diğerleri mutsuz olacaktı.(Muhtemelen diğerleri onu döveceğinden o da mutsuz olacaktı...)
Antropolog çocuklara neden böyle yaptıklarını sorduğunda ise çocukların cevabı müthiştir:
"Ubuntu denir buna. Ben nasıl mutlu olabilirim ki diğer herkes üzgünken?"
Afrikalı kabilelerin UBUNTU felsefesi şu şekilde özetlenebilir: "Ben 'BİZ' olduğumuz için 'BEN'im"
(Kanımca bu hikaye de şurada http://kennedy.byu.edu/events/inquiry/IFS_inquiry6.pdf geçen bir fikrin tiyatrolaştırılmış bir hali.)
Bir de Dianne Dengel'in Abidin Dino'ya yakıştırılan çalışması vardır "Mutluluğun Resmi" hakkında.
Olayın aslı şudur. Nazım Hikmet RAN "SAMAN SARISI" isimli şiirinde "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye sorar. Abidin DİNO da zannedilenin aksine yukarıdaki tabloyu resmetmez; gerçekte aşağıdaki şiir ile yanıt verir Nazım'a.
MUTLULUĞUN RESMİ
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varnanın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
ne boya....
ABİDİN DİNO
Aşağıdaki satırlar da Nazım'ın SAMAN SARISI isimli şiirinde Abidin DİNO'ya sorduğu bölüm.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstad?
Dip Not:
"Mutluluğun Korunumu Prensibi" terimini ben icad etmedim. Değerli ağabeyim S.Omurtak'tan duymuştum bir sohbet esnasında. O da başkasından duymuşsa bilemem o kadarını. Ben kendimce yorumladım ve örnekledim bu prensibi.
Ö.YILDIZ / 9 Mayıs 2012
Bir Ömür, Yıldız olarak yaşamak...
KAYNAKÇA:
S.Omurtak
http://www.harisingh.com/UbuntuAge.htm
http://kennedy.byu.edu/events/inquiry/IFS_inquiry6.pdf
http://www.antoloji.com/mutlulugun-resmi-8-siiri/
http://siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/saman_sarisi.htm