Kene hafif geldi bir akrebi deneyelim...

Sağ el ve sağ ayak bileğimden akrep soktu. Olayın üzerinden yaklaşık 5 saat kadar geçti. Şu an bu satırları yazarken hastanedeyim.

Onlar da bizim şehidimiz...

Çanakkale ile arasında tam 8530 kilometre mesafede yatıyor olsalar da onlar da bizim şehidimizdir. Siz de bir buket sanal çiçek hediye ediniz gönülden gerçek dualarınızla birlikte. Nasıl yapacağınız burada tarif ediliyor.

Kendiniz Yapın: Tenekede Tavuk Pişirme Aparatı

Tenekede tavuk pişirebilmek için kendiniz evde malzemelerle son derece basit ve pratik bir aparat yapabilirsiniz.

Altın Oran ve Kabe

Altın Oran yani “Fi sabiti” 1.618, matematikteki üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştır. Altın oran sayısı yani 1.618…

Mangal çeşitleri - Akla ziyan tasarımlar

"Yaşasın, mangal sezonu açıldı..." isimli yazı dizimize "Akla Ziyan Mangal Tasarımları" ile devam ediyoruz. Bu yazıda çok enteresan mangal tasarımları ile karşılaşacaksınız. Ya Rab bir zevk uğruna ne mangallar tasarlanıyor...

İyi Bir Tabletten Neler Olur?

Bir tablet bilgisayar evdeki hangi cihazların yerine geçebilir?

Facebook bağımlılığının zararları


Güncelleme: 29 Nisan 2014
İlk yayın tarihi : 15 Şubat 2013

Sosyal olma, arkadaşlık, dostluk anlayışı günümüzde farklı bir anlam kazandı. Bugünlerde Facebook hesabınızın olmaması sosyal hayatınızın hatta hiç arkadaşınızın olmadığı anlamına bile gelebilir. Eğer bir hesabınız yoksa başarılarınızı, ilişkilerinizi ve tatil fotoğraflarınızı insanlarla paylaşabilecek bir alanınız yok demektir.

Günümüzde ‘Facebook’suz bir hayat ‘hastalıklı’ bir kişilik olarak düşünülse de aslında hayatımıza büyük bir zararı da var. Her ne kadar ilkokul arkadaşlarımızı Facebook’ta bulmak eğlenceli gözükse de hepimiz bir gün kendimizi zamanımızı öldüren kara deliğin içinde buluyoruz. Peki buna bir son vermeli miyiz? Mashable, Facebook hesaplarını kapatmak için 8 neden sıraladı. Hadi okuyalım biz de:


1. Bilinçsiz bağımlılık
Facebook bağımlılığı sigara içme, alkol kullanma gibi diğer kötü alışkanlıklara benzemiyor. Çünkü bağımlısı olduğunuzun farkına bile varamıyorsunuz. Bir araştırmaya göre kadınlar günde 81 dakika erkekler ise 64 dakikasını Facebook’ta geçiriyor. Acı olan tarafı ise zamanın Facebook’ta nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile...

2. Öz saygının yok olması
Aldığınız kilolardan şikayetçiyseniz bir de yeni ‘kilolu’ halinizin fotoğrafını Facebook’a koymayı deneyin. Bir araştırmaya göre Facebook kullanıcıları arkadaşlarının fotoğraflarına baktıkça kendilerine olan güveni azalıyor.

Araştırmaya katılan 600 kişiden yarısı arkadaşlarının fotoğraflarına bakarak vücutlarını kıskanıyor. Daha genç kullanıcılarda ise sosyal medya baskısıyla uyku problemleri, yeme bozukluğu, narsizm ortaya çıkabiliyor.

3. İş arayışı
Birçok araştırmaya göre iş verenlerin yüzde 90’ı başvuran adayların Facebook profillerini inceliyor. Başvuruların yüzde 69’u ise Facebook profillerindeki içerikten reddediliyor. Facebook hesabını kapatmak kesin çözüm olabilir ama bazı iş verenler ise Facebook’u olmayan birini psikopat olarak görüyor. İki ucu pis değnek yani...

Bulunduğunuz iş yerinizde yaptığınız masum paylaşımlar belki de sonraki işinize, müşterinize ya da işvereninize ters gelebilir. İyisi mi Facebook'tan log-off yapın ve kafanızı dinleyin.

4. Okul başvuruları
İşyeriniz için yapılan Facebook önerileri akademik hayatınız için de geçerli. Eğitim hayatınızın başındayken yapmış olduğunuz bir paylaşımın size mezuniyetiniz sırasında sorun çıkartıp çıkartmayacağını bilemezsiniz. Bir de şu şekilde düşünün, başvurunuz daha çabuk değerlendirilebilirdi, eğer ki sürekli olarak Facebook hesabını kontrol edenler işini aksatmasaydı.

5. Ayrılık acısı
Kötü bir ayrılık yaşadıysanız Facebook’unuzu kapatarak herkese büyük bir iyilik yapmış olursunuz. Emin olun Facebook profilinizde paylaşacağınız acı dolu iletileri kimse görmek istemiyor. Kimsenin ilgisini de çekmiyor aslında, bıyık altından gülenlerin haricinde. Ayrıca eski sevgilinizi durmadan Facebook’tan takip etmeyi bırakarak onu daha çabuk unutabilirsiniz :)



6. Facebook kıskançlığı
Yine araştırmalara göre Facebook insanları kıskanç ve mutsuz yapıyor. Arkadaşlarınızın çoğunlukla sadece mutlu anlarını paylaşıyor olması sizi gerçek dünyadan uzaklaştırarak daha olumsuz düşünmeye itiyor. Sonuç ise kıskançlık ve mutsuzluk. Facebook’ta yaşanan kıskançlık, dedikodu ve akran istismarına da sebep oluyor.

7. Sınav zamanları
Erteleme öğrencilerin kanında vardır. Sınavlara çalışmaktansa Facebook'ta vakit geçirmek daha keyiflidir. Sonuçta da alınan düşük notlar...

Sınav zamanlarında hesabınızı dondurmak iyi bir yöntem olabilir. Böylece "Facebook'a bri bakıp çıkacam" diyerek saatlerce zamanınızı kaybetmemiş olursunuz.

Eğer kendinizi, Facebook hesabınızı kapatacak kadar cesur ve güçlü hissetmiyorsanız, güvendiğiniz bir arkadaşınıza Facebook hesabınızın şifresini verin. O da, şifrenizi değiştirsin ve sınavlarınız bitene kadar da size söylemesin :)

8. Özel hayatın mahremiyeti
Facebook ve mahremiyet mi? İkisi bir arada olmaz ki! Facebook'un en son güncellediği kullanım şartları dahi insanın hesabını kapatması için yeterlidir. Fakat buna rağmen yine de kullanmaktan kendimizi alıkoyamayız. Herhangi birisi sizin hakkınızdaki bilgiyi, neleri sevip neleri sevmediğinizi, arkadaşlarınızla geçirdiğiniz anlara ait özel fotoğrafları, gittiğiniz gezdiğiniz yerleri basit bir internet taraması ile rahatlıkla öğrenebilir. Yüklediğiniz resimleri, videoları, paylaştıklarınızı sildiğinizde de sakın bunların internet ortamından tamamen silindiğini zannetmeyin. Bir çok kişinin başı, yükledikten sonra sildiği fotoğraflar yüzünden derde girmiştir. Fotoğrafları görenler, paylaşımları okuyanlar bilerek ya da bilmeyerek aslında bunların çoğaltılmasına, yayılmasına; en azından kendi bilgisayarında yedeklenmesine sebep olmaktadırlar. Kendi yüklediğinizi silebilirsiniz ama herkesin bilgisayarındaki kopyalarını yok edemezsiniz.


Sonuç olarak kısaca; hayatınızda Facebook olmazsa, fotoğraflarınız, videolarınız, düşünceleriniz, çalışmalarınız ve fikirleriniz sizindir, sizin olmaya devam eder. Başkalarının olası zararlı erişimlerine karşı korumalıdır. Fakat bunları Facebook'a koyduğunuz anda artık onlar sadece size ait değildir ve başkalarının inisiyatifine açık hale gelmiştir.


Kaynak: http://mashable.com/2013/01/28/reasons-deactivate-facebook/
Etiketler: Facebook kullanımı, Facebook'un zararları, Facebook'tan korunma yolları, mahremiyet, vakit kaybı, boşa geçirilen zaman, paylaş paylaş paylaş, nereye kadar,










Kaynağından alıntı:


1. Unconscious Addiction
Facebook is habit forming. Much like any other addictive substance, it's completely plausible to get hooked on social networking, one study claims. But unlike smoking or other dangerous activities, it's much harder to notice the backlash from Facebook addiction, meaning you might not even know just how hooked you are. On average, women spent 81 minutes per day Facebooking, and men spent 64 minutes.

Mashable business reporter Seth Fiegerman points out Facebook is like a credit card -- it encourages you to overspend in time what you may not have. It's wiser to avoid it now than realize the lost resources later on.

2. Low Self-Esteem
As if you haven't punished yourself enough for that holiday weight gain, leave it to Facebook to make you feel worse.

One study shows that Facebook users (especially females) feel more body conscious by looking at friends' online photos. More than half of the 600 study participants said that looking at others' online albums left them wishing for the same body or weight as the person pictured--creating more negative feelings than a fashion magazine might stir up. The study added that younger users were more likely to develop eating disorders because of the pressures of social networks.

Other studies have proven that younger Facebook users are even open to increased narcissism, agressive behavior and sleeping problems.

3. The Job Hunt
The job search may be the most contested reason for deactivating one's Facebook account. Though studies have shown 90% of job recruiters will use a candidate's profile as part of the screening process, those same studies indicate 69% of those recruiters have rejected a candidate based on the content they saw.

Other studies have shown that employers may believe a person not on Facebook is a psychopath, although that's one of the most extreme conclusions.

While you might not think your profile is in the realm of scandalous, you never know which small no-nos might trigger a company's reconsideration. You can always let your potential employer know that you had a Facebook, but deactivated it to spend more time in the real world than the online. That sentiment alone could communicate that you aren't a Facebook addict, that you will ultimately be more productive at work.

Finally, if you're having a hard time getting a job, logging off Facebook will help your ego: You won't have to read about Becky's new job, in which she gets to "play with puppies and meet the President."

4. Applying To Colleges
Much like applying to jobs, similar rules apply for college applications. You don't want your 10th grade mistakes to shape the rest of your educational opportunities.

Bonus: You'll notice the application process goes by a lot faster without a Facebook interruption every five minutes.

5. The Breakup
If you're going through a breakup, do us all a favor and get off Facebook. No one wants to read your Taylor-Swift-fueled, bitter statuses claiming to be "over it." Clearly you're not. And trust us, no one is believing your post-breakup albums of "girls night awesomeness" either, so instead of looking pitiful, opt for mature.

Then after the messy breakup is over, you'll be able to forget your ex that much faster -- without stalking him or her. They don't say "ignorance is bliss" for no reason.

6. Facebook Envy
No surprise here, but Facebook breeds jealousy, a new study shows. Most people use the social network to post celebratory moments -- forget the bad stuff. Reading a continuous stream of other people's happy moments can almost directly correlate to feeling negative about yourself, as well as comparing your accomplishments to others.

Furthermore, Facebook envy also bolsters gossip and online bullying, which can only make those involved feel worse. Deactivate and feel less pressure about creating a life of online coolness.

7. Exam Time
Procrastination is in a student's blood. Whether it's studying for a math test or the MCATs, a biology quiz or the Bar, any student can become easily distracted by Facebook, potentially leading to lower test scores.

Deactivating your account during test time makes it that much harder to refresh your news feed, aka slack and lose focus -- since it will seem like the majority of the world is out enjoying themselves (even though they're probably procrastinating, too).

If you feel like you don't have the willpower to stay off the site even after deactivating, ask a trustworthy friend to change your password and keep it out of your hands until you're done hitting the books.


8. Privacy
Privacy is always a huge concern for web users. But Facebook's ever altering data policy should be reason enough to consider logging off.

Features like graph search render all your likes and dislikes available to anyone who can navigate a search bar. Marketers have access to significant details of your life, as well, which should make you at least slightly uncomfortable. And while you can delete pictures or statuses, nothing ever dies on the Internet. Just ask Katie Couric, whose party pictures were downloaded and used against her, or the girl whose Facebook status about President Obama lead to a federal investigation.

Without Facebook, your pictures, thoughts, work and ideas remain your own, inaccessible by potentially harmful intentions.


..

Bahçenize iglo evi yapmak ister misiniz?

Hobit Evi Yapmak İsterseniz

Ülkemizde son yıllarda bir inşaat furyası gidiyor ki sormayın gitsin. Her tarafta yüksek yüksek binaların, toplu konutların inşaatları yükseliyor. Her yıl yapılan on binlerce eve rağmen çok ilginçti ki fiyatlar da sürekli yükseliyor. Bu evleri kim alıyor, kimler oturuyor benim aklım almıyor yıllardır.

Bizler 'lüks' apartman dairelerine yüzbinlerce lira ödeyip içine sıkışırken elin Steve Areen diye bir adam kendi kendine iglo tarzında ev yapmış. Aşağıda yapım aşamalarını göreceğiniz bu hobit evini 9bin $ (9.000 amerikan dolarına) mal etmiş hem de her şey dahil, havuzu hatta teras katı bile... (Arsa bedava galiba)


Evin yapımında çoğunlukla doğal malzemeler kullanmış.
Önce kendine bir yer beğenmiş, merkezi işaretleyip bir çubuk ve ip yardımıyla sınırını belirlemiş.

Sonra da kafasındaki plana göre tuğlaları iglo benzeri, bir küre oluşturacak şekilde dizmiş.


Dizmiş, sıvamış.



"Aha buralar var daha önceden hep tarlaydı" bakışı.
Karadenizli müteahhit gibi dikilmiş dama, eller kıçında. Albay duruşlu derlerdi askerde...

Bayağı bir şeye benzemiş artık.

Evin yatak odası. Zaten her küre bir oda. Yalnız bu odanın stereo kulaklık gibi duran pencereleri cereyan yapar Steve amca,, sonra kafanı üşütürsün. Banyodan çıkar çıkmaz ıslak saçla yatma emi.

Yatak odası ve tam ortopedik yatak. Visco-stabil malzemeden.


Mutfak küresi

Banyo da iyiymiş
Lavaboya bayıldım. Duvardaki tespih mi? Abdest alma yeri o halde burası.

Terası da yapmış, oooh gel keyfim gel. Püfür püfür.





İnsan böyle bir evde yaşamak istiyor amma ve lakin iklimin de buna müsait olması gerekiyor. Sen gel de kapı pencere açık yat Steve kardeş Eskişehir'de, vallahi kıçın donar geceleri.

Ayrıca mevzuat denen bir hadise var bizde. Öyle kafana göre ev yapamazsın buralarda. Tayland'da yap kimse bir şey demiyor sana ama hiç olmazsa evin fotoğraflarını çekip de sitende bari yayınlama, canımız çekiyor bizim de.

...

Bir de aklıma bir şey takıldı, kardeş sen 55" LCD televizyonu nereye koyacan? Öyle içe kavruk duvarda güzel durmaz ki, çanak anteni de unutmuşsun zaten.

Hajjar Gibran diye bir adam varmış bu Steve'in de arkadaşı oluyormuş. Hani "Ben de istiyorum bu evlerden bana ne bana ne" derseniz size kurs veriyormuş. İletişim için tıklayınız: http://www.thegibrancenter.com/dome-building.html

Ulen millette ya para çok ya da vakit...


Kaynaklar:
http://www.steveareen.com/
http://www.viralnova.com/dream-dome-home-thailand/

ÖY. @Esk, 20 Mart 14


Onlar da bizim şehidimiz - BUSAN'daki Türk Şehitliği/ Kore'den bir anı...


Çanakkale ile arasında tam 8530 kilometre mesafede yatıyor olsalar da 
onlar da bizim şehidimizdir. Onları da unutmayınız bu günde. 
Siz de bir buket sanal çiçek hediye ediniz gönülden gerçek dualarınızla birlikte. Nasıl yapacağınız bu yazının en sonunda tarif ediliyor.

Türkiye nere, Kore Nere...
Yine bir Çanakkale Şehitlerini Anma günüydü. 18 Mart 2011'de işim gereği Güney Kore'de bulunuyordum. Kore'nin üçüncü büyük kenti olan Daeugu'da bir firma ziyaretinin ardından Busan'a geçip orada bulunan "United Nations Memorial Cemetery Korea - UNMCK" yani "Birleşmiş Milletler Anıt Mezarlığı"na gittim. Biz "şehit" deriz onlar "ölü" derler kendi askerlerine; dolayısıyla biz "şehitlik"lik deriz onlarsa "anıt mezarlığı / hatıra mezarlığı"... Ne demekse, "Hatıra Ormanı" der gibi... Bizde şehitlik ulaşılabilecek en üst makam, en yüce mertebedir. Onlar anlamaz bunu, işte bizim farkımız budur...

Haa "Çanakkale nere Busan - Kore nere? ne işimiz vardı orada? 741 şehidimiz niye yatıyor anavatanından binlerce kilometre uzakta?" diye sorarsanız onu ben bilmem büyüklerimiz bilir. Daha iki gün önce 12 yiğidimizi şehit verdik Afganistan'da. O askerlerimizin ne işleri varsa Afganistan'da, 17 Ekim 1950'de 5090 askerimizin de aynı iş vardı Kore'de. Biz buna anavatanın işgalcilere karşı savunması diyemesek de ülkeler arasında gönül bağını kurmak, dolayısıyla da Türk Milleti'ne menfaat sağlamak diyelim ve bu konuyu kapatalım.

18 Mart 2011 Cuma günü Busan'a ulaştığımda akşamüstüydü, UNMCK kapanmıştı vardığımda.
Kore'deki Birleşmiş Milletler Anıt Mezarlığı 'nın girişi
Yaz döneminde saat 18:00'da kapanıyormuş halbuki

Gözlerim bayrağımızı aradı diğer bayrakların arasında. Hemen fark edemedim. Çünkü sanki "-Niye geciktin?" dercesine bir türlü yüzünü göstermiyordu. Büyük usta Mehmet Akif'in dediği gibi "Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!" dedim ben de kendi kendime. Diğer bayraklar dalgalanıyor ama bizimkisi ay-yıldızını bir türlü göstermiyordu. Dakikalarca bekledim ve nihayet şanlı bayrağımızın gururla dalgalandığı bir anı yakaladım ve fotoğraflayabildim.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! 



Daha sonra hatıra mezarlığının (Kusura bakmayın şehitliğin diyemeyeceğim. Eğer sadece müslüman askerler yatıyor olsaydı o zaman şehitlik derdim) etrafını dolaştım içeri kaçak da olsa girebilir miyim diye ama nafile. Bir giriş yolu bulamayınca mezarlığı yukarıdan gören bir yere çıktım ve oradan seyrettim, oradan gönderdim dualarımı şehitlerimize.



Koreliler güzel bir web sayfası hazırlamışlar, adresi aşağıda. İstediğiniz kişinin adını yazıp mezarını bulabiliyor ve hatta bağış yapabiliyorsunuz. Verdiğiniz bağışlarla anıt mezarlığın bakımı yapılmakta. İçerisinde kaç tane ve ne çeşit ağacın olduğu, kaç tane balığın, kaplumbağanın yaşadığı bile yazıyor sayfada.


Bağış yapmasanız bile hiç olmazsa sanal çiçek gönderelim. Bakınca göreceksiniz diğer milletlerin askerlerinin mezarlarında bizimkilerinkinden daha çok çiçek var. 

Haydi var mısınız hiç olmazsa sanal çiçeklerimizi gönderelim gerçek dualarımızla birlikte?  Haydi Facebook'tan doğumgünü pastası göndermekten daha kolay ve MASRAFSIZ !

Şu linke tıklayınca : http://www.unmck.or.kr/tur_memory_03.php gelecek sayfada Türk askerlerinin mezarlarını göreceksiniz. Herhangi birine tıklayın bir mezar seçin ve sayfanın altındaki "TO DEDICATE / ÇİÇEK GÖNDERME" butonuna basın. Her tıklama bir çiçek.

Haydi hiç olmazsa bunu yapalım memleketinden binlerce kilometre uzakta vatanından ayrı yatan şehit mehmetçiklerimize...





Kaynaklar:
http://www.unmck.or.kr/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kore_Sava%C5%9F%C4%B1

Ö.YILDIZ / Eskişehir / 18 Mart 2012

İlk yayın tarihi 18 Mart 2012
Son güncelleme 18 Mart 2014

.
.

Yaşama Katlanabilme Sanatı

Ahmet ÜMİT'in KUKLA isimli romanından beğendiğim bir sayfayı sizlerle paylaşmak istiyorum.


"Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir" diye başlardı rahmetli Tufan Abi. Genellikle ikinci kadehin dibine darı ektikten sonra felsefe yapma hastalığı tutar, sağ elinin tersiyle dudaklarını kurulayarak, iştahla girişirdi söze: 

"Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğümüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri, hastalığıyla saldırır üzerimize. Ama biz de öyle kolay kolay pes etmeyiz. Kaybettiklerimizin yerine anında başka bir şey koyarız. Hem cennetimizi yitirsek de o kutsal yerin sahibi olan annemiz bizimledir, üstelik yanında bir de baba verilmiştir emrimize. Dışarıdaki dünyaya alışmaya başlayınca kaybettiğimiz cenneti hemen unutuveririz. Ancak büyüdükçe annemiz de babamız da bizden uzaklaşmaya başlar, onları kardeşlerimizle paylaştığımızı anlarız. Kardeşimiz yoksa babayı anneyle, anneyi ise babayla paylaştığımızı fark ederiz. Bize gösterilen ilgi günden güne azalır. Azalan ilgi dünyanın bizden ibaret olmadığını gösteren bir uyarıdır aslında. Ama bu uyarıyı görmezden geliriz. Düşler kurar, hayaller uydurur, kaybettiklerimizin yerine yenilerini koyarak dünyayı kendimiz sanmayı, bu güzel yalana kanmayı sürdürürüz. Yeni yetmelik çağımızda anne, baba sevgisinin yerini arkadaşlara duyulan bağlılık alır. Arkadaşlarımızla hiç ayrılmayacağımızı düşünürüz. Keşke sonsuza kadar böyle aynı mahallede, aynı okulda yaşasak diye dilekler tutar, birbirimize sözler veririz, ama yıllar birer birer alır arkadaşlarımızı elimizden. Ancak yeryüzünde ne kadar kötülük varsa bizde de o kadar umut vardır. Ergenlikle birlikte aşk denilen o büyülü, o rezil, o soylu, o kahraman, o korkak duygu utançtan kıpkırmızı olmuş bir yüzle çalar kapımızı. Aklımız, yüreğimiz birine takılır kalır. Bu kez yaşamın merkezine onu koyar, her davranışın, her duygunun, her düşüncenin anlamını onda ararız. Kendimizi onun gözlerinde izleyip, bir benzerimizi bulduğumuzu sanarak, dünyanın en güzel, en olmayacak, en aptal düşünü kurarız. Artık mutluluğu yakaladığımızı sanırız. Şansı yolunda gidenler belki de mutluluğu yakalar, ama kısa süreliğine. Çok geçmeden, koca bir kamyonun, küçük bir çocuğun bisikletini çiğneyip geçmesi gibi gerçek dünya, düşlerimizi parçalayıp verir elimize. Yaşam o kahrolası oyunlarından birini daha oynar bize, ilk sevgili ellerimizin arasından kayıp, bilinmeyen sularda kaybolup gider. Bu serüvenden bize düşen ise, dokunduğumuzda içten içe sızlayan bir yara gibi onun anısını sonsuza kadar yüreğimizin en derin yerinde saklamaktır.

İlk sevgiliyi yitiriş de bir uyarıdır aslında. Ömür tanrısı, gençliğin geçici olduğunu sezdirmek istemiştir ama bunun da farkına varmayız. Yeniden âşık oluruz, olduğumuzu zannederiz, severiz, sevdiğimizi zannederiz ve kaçınılmaz sonuç: evleniriz. Biriyle birlikte yaşarsak, yazgılarımızın birleşeceğini, yazgılarımız birleşince de kaybetmekten kurtulacağımızı zannederiz. Derken, çocuklarımız olur. Yaşam bir yandan alırken bir yandan da vermektedir diye düşünerek, kurnaz bir tüccar gibi kandırırız kendimizi. Oysa o gözüpek yol arkadaşı, o deli dolu gençlik, bedenimizdeki gücü, tazeliği, ruhlarımızdaki sert fırtınaları toparlayıp çoktan terk etmiştir bizi. Derken annemiz, babamız en büyük ihaneti yapar; hangi yaşta olursak olalım, henüz yeterince büyümediğimiz bir anda tek başımıza bırakıp giderler. Ağlarız, yıkılırız, öfkeleniriz, kahrederiz, ama ne yapsak boşuna, ömür rendesi durmadan bir şeyler eksiltecektir yaşamımızdan. Ta ki artık taşımakta zorlandığımız yorgun bedenimizi, bıkkın ruhumuzu sonsuza dek teslim alana kadar.

Ama tuhaftır kaybedeceğimizi bilsek de yine de yaşamayı sürdürürüz. Çünkü hiçbir yerde yazılı olmayan o büyük yasa böyle demiştir. Çoğumuz kaybettiğimizin bile farkına varmayız; her gün biraz daha azala azala yanmakta olan mum gibi tükeniriz. Bazılarımızsa bu acı gerçeği fark eder. Fark edenlerden bir kısmı kaybetmeye dayanamaz, oyunda yenildiklerini anlayınca mızıkçılık yapan çocuklar gibi, hem kendisinin hem de çevresindekilerin günlerini cehenneme çevirip, mutsuzluk denizinde ağır ağır boğulup gider. Diğerleri ise bir gün yok olacaklarından emin oldukları halde ne heyecanlarından ne umutlarından ne de sevinçlerinden vazgeçerler. Sonunda başlarına neler geleceğini bile bile, ölümle sınırlı bu maceranın her evresini, her anını merak eder, bir çocuk gibi şaşarak ve hayretler içinde kalarak yaşarlar, Onlar yaşamı asla mutluluğa indirgemezler, çünkü mutluluğa indirgenmiş bir yaşam, yoksul geçirilmiş bir ömürdür. Yaşamı mutluluğa indirgeyenler de ruhsal açıdan yoksul kimselerdir. Ruh zenginliğini kazanmış olanlar, yaşamı acısıyla, mutluluğuyla, ihanetiyle, çirkinliğiyle kabul edenlerdir. Onlar ki, kaybetme sanatını öğrenmişlerdir, bu yüzden yaşama katlanabilme yeteneğini geliştirmişlerdir."


KUKLA, Sayfa 337-339, Ahmet ÜMİT, 2002



Güzel tarif etmiş Ahmet ÜMİT

Esen kalın
.

Varsayalım İsmail, N'olacak; Neye Faydası Var?

Yaşı benimkine denk olanlar hatırlayacaktır "Varsayalım İsmail"i. Varsayalım İsmail; ekşisözlük'teki bir entry'ye göre "Daha sanal alem yokken sanal bir anti kahraman, düzenle dalga geçen efsane kahraman"


Ne yalan söyleyeyim ben de unutmuştum; ta ki 2013'ün flaş dizilerinden "İşler Güçler"in  finalinde hürmetle anılana kadar (Bknz: http://www.youtube.com/watch?v=v53uWTve1kE ) Ferhan Şensoy'un bu skeç tadındaki dizisi, günümüzdeki "Leyla ile Mecnun" ya da "İşler Güçler"i andırıyor. Zaten İşler Güçler'de hatırlanmasının nedeni bu olsa gerek.

Çocukluğumun absürd komedisi, düşle gerçeğin iç içe geçtiği, Ferhan ŞENSOY'un zihinleri karıncalaştıran diyaloglarıyla efsane olmuş "Varsayalım İsmail"in ilk bölümleri bu yazının sonunda. Bölümler 10-15'er dakikalık, yani tenefüslerde dahi izlenebilir. Fakat lütfen "KREM KARAMELLEŞMEYELİM" tamam mı?

--- 0 ---

Belki şimdilerde dahi bir atasözü, bir deyim olarak kullandığınız ama nereden geldiğini bilmediğiniz Varsayalım İsmail'in repliklerinden bazıları:

- Krem karamelleşmeyelim.
- Tesadüfün iğne deliği.
- Pardon yani!
- Varsayalım yokum.
- Piyango günler efendim. Korkarım size çıktım, o talihli sizsiniz; kutlarım
- Siz mi siz değilsiniz ki ben öyle konuşuyorum; maksat radyasyon olsun.
- Varsayalım İsmail n'olacak; neye faydası var?
- Senin ortostatik hipotansiyonuna bir baktıralım mı?
- Tam çıkartamadım, Eskişehir'den mi? (Bülent KAYABAŞ Eskişehir'lidir de. Bol bol gönderme var zaten bu dizide, aynen zamane benzerlerindekiler gibi)
- DB: Boş konuşma İsmail.
  FŞ: Sen doldur, ben oynayı oynayı kız annem.

- Ben uyumuyorum ki yavrucum, göz kapaklarımı dinlendiriyorum.
- Elek-tirik
- Ne elektriği, daha geçen ay ödemiştik.
- FŞ: Siz Cevdet Abi değil misiniz?
  BK: Ben 19 nolu tahsildar Hüseyin'im. Uzun Hüseyin de derler.
  FŞ: Nasıl olur?
  BK: Valla babam koymuş, olmuş. (Dikkat katmerli gönderme var; lakabı niye "UZUN"? Anlayan anladı...)

- Anlamanız için ortada somut neden yok. Çünkü siz beni anlamadan biraz önce ben sizi anlamayarak söze girdim.
- Kornerden ortalanmış sersem mayın karşısında dehşetle arkadaş Jack London gibi.
- Tanışmamayı sürdürelim.
- Pratisyen duygusalım.
- Lütfen peşimi bırakın jenerik bitti.
- Doktormatik hallerdeyim
- Normal renkli Türkçe aile diyoğunda bulunuyoruz.
- DB: Kimlik aldın mı?
  FŞ: Hayır, şahsiyetsiz dolaşmak istiyorum pazar günümü.
 
- Bahçelerde frekans, kestanesiz de geçer bu hayat.
- Tut-i mucize guyem, ne desem laf anlamaz.
- Her ihtimale Kadıköy.
- Herkesin keyfi birinci mevki.
- Benim sizi göz marifetiyle ısırmam söz konusu ama...
- Havalar da acaip sibernetikleşti.

--- 0 ---

Bazı anektodlar:
- Karakterlerin sigara, içki içmesi ve bunların sansürlenmemesi ilginç gelebilir, önceden uyarayım.
- Demek ki cep telefonunun olmadığı bir hayat da varmış bir zamanlar.
- Derya BAYKAL ki Ferhan ŞENSOY'un eski eşidir kendisi, Zühal OLCAY'ın, Bülent KAYABAŞ'ın gençliklerini de ve hatta rahmetli Erol GÜNAYDIN'ı da göreceksiniz bu dizide, sakın şaşırmayın.
- Şimdilerde Seksenler, Doksanlar dizilerinde canlandırılmaya çalışılan o dönemki evlere ve ev hallerine dikkatinizi çekerim.
- İlki TV2'de (TRT2 yani) 1986'da yayınlanan dizinin devamı 1991'de Show TV'de yayınlandı.
- 2. bölümde taksideki diyaloglar müthiş.
- Patron yalakası "Avarel", süper oyunculuk!
- Sokak çekimlerine şimdikilerdeki kadar aşina olmayan halkın, sokakta, iskelede, vapurda  kameraya bakışları bir harika. Birbirlerine kamerayı işaret edenler, oyuncuların arkasından gülenler ve arkalarından gelenler, dönüp dönüp bakmaktan boynu bükülenler. Bir Haydarpaşa hele hele bir havalimanı sahnesi var ki evlere şenlik.
- Bir diyalogda "Ne alaka?" demeyin , o zamanlar Tanju'lu Samsun Spor şampiyonluğa oynuyordu. Sonra Tanju Hülya'yla oynamaya başladı falan filan...
- İşler Güçler'in 40. ve final bölümünde Sadi Celil CENGİZ ile Varsayalım İsmail'in yaklaşık 2.5 dakikalık sahnesini de izleyin: (http://www.youtube.com/watch?v=v53uWTve1kE)
- Ferhan ŞENSOY ile Sadi Celil CENGİZ hemşehriymiş bu arada. İkisi de Samsun Çarşamba'lı. Doğumları Şubat ama arada 32 yıl var.

--- 0 ---

Derleyip Youtube'a yükleyene teşekkürlerimle.

Bölüm 1-2: http://www.youtube.com/watch?v=B5F1NJjvUQo
Bölüm 3   : http://www.youtube.com/watch?v=CcvRH5I6FyM
Bölüm 4   : http://www.youtube.com/watch?v=dhEB9T6Sljk
Bölüm 5   : http://www.youtube.com/watch?v=xIuo6yqaBak
Bölüm 6   : http://www.youtube.com/watch?v=3kIk2zJXztI
Bölüm 7   : http://www.youtube.com/watch?v=dvc2HepC0Bo
Bölüm 8   : http://www.youtube.com/watch?v=139-hS5WxZA
Bölüm 9   : http://www.youtube.com/watch?v=3Sx_meBCWcU
Bölüm 10 : http://www.youtube.com/watch?v=fr8rhULtnEs
Bölüm 11 : http://www.youtube.com/watch?v=55NQa7XEh0o
Bölüm 12 : http://www.youtube.com/watch?v=GLbv3PEtwOg
Bölüm 13 : http://www.youtube.com/watch?v=nGoWDxCPlbo

--- 0 ---


Kaynaklar:
http://www.youtube.com
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ferhan_%C5%9Eensoy


Sayfamdaki yazılar kaynak gösterilerek ve bu sayfanın adresi verilerek kullanılabilir.

Sayfamda bazı yazılarımda bahsetmiş olduğum yöntemler kendi öğrendiklerimi, denediklerimi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Yapılan denemelerin sonuçları da yine burada paylaşılmaktadır. Tarif edilenlerin yanlış/eksik uygulanması, yazı dizilerinin tamamının okunmaması, vb herhangi bir nedenden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmesi, beklenen sonucun elde edilememesi ve/veya karşılaşılabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumlu tutulamayacağımı bilgilerinize sunarım.

Kaynak belirterek ya da belirtmeden kullandığım yazılarımdan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyan, haksızlığa uğradığını düşünen beni haberdar ettiği zaman ilgili yazıyı yeniden gözden geçireceğimi, şikayetinde haklıysa yazıda gerekli düzeltmeyi ivedilikle yapacağımı taahhüt ederim.
-=(RaideR)=-